İnsülin Direnci Nedir?

İnsülin hormonu karşısında karaciğer, kas ve yağ doku gibi vücudun birçok yapısında meydana gelen biyolojik yanıttaki bozulma insülin direnci olarak ifade edilmektedir. İnsülin direnci geliştiğinde, kan şekeri düzeyi yüksek kalmaktadır ve pankreastan da daha fazla insülin sentezlenmeye başlanmaktadır. İnsülin direnci geliştiğinde vücudun birçok yapısında insüline karşı duyarsızlık oluşmakta ve kandaki glukoz enerjiye dönüşememektedir. İnsülin direncine müdahale edilmemesi durumunda ciddi sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Bu sebeple insülin direncinin gelişmesi sonrasında sağlık hizmetleri alınmalıdır.

İnsülin Direnci Nasıl Olur?

İnsülin direnci, metabolik sendrom olarak da kabul edilmektedir. Vücuttaki kaslarda, yağda ve karaciğerde bulunan hücreler eğer insüline olması gerektiği gibi tepki vermiyor ise; enerji sağlanabilmesi için kandaki glukoz kullanılamamaktadır. Bu da insülin direncine yol açmaktadır. Bu sendrom ortalama üç kişiden birinde sıklıkla görülmektedir. Kanda glukoz seviyesi artış gösterdikçe kan şekerini kontrol edebilmek ve hücrelerdeki direnci kırabilmek için pankreas daha fazla insülin üretmeye başlamaktadır. Dolayısı ile zaman içerisinde kan glukozu değeri gittikçe artış göstermektedir. Önlem alınmadığında; obezite, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve tip 2 diyabet gibi çok sayıda tıbbi problem ortaya çıkabilmektedir.

İnsülin Direnci Risk Faktörleri Nelerdir?

İnsülin direnci geliştirme olasılığı daha yüksek olanlar çoğunlukla aile bireylerinde insülin direnci olan ya da tip 2 diyabet problemi bulunan bireyler olmaktadır. İnsülin direnci geliştirme durumu çoğunlukla genetik faktörler sebebi ile meydana gelmektedir. Ayrıca hareketsiz bir yaşam tarzını benimsemiş olan, fazla kilolu ve fazla kalori almaya da devam eden, egzersiz yapmayan bireyler de çevresel faktörler kaynaklı insülin direnci geliştirebilmektedirler. Kas, yağ ve karaciğer dokuları da geliştirilen insülin direncinden en fazla etkilenen dokular olmaktadır.

İnsülin Direncinin Sebepleri Nelerdir?

İnsülin direnci nedenleri aşağıda verilmiştir:
• Karın bölgesinde aşırı yağlanma, insülin direncinin gelişmesine neden olabilmektedir.
• Kilonuzun boy ile orantısı vücut kitle indeksi formülüne göre alındığında eğer obez çıkmışsanız, obezite problemi insülin direncine sebep olabilmektedir.
• Aktif olmayan bir yaşam tarzını benimsemek, ilerleyen zamanlarda insülin direncinin gelişmesine yol açabilmektedir.
• Karbonhidrat ağırlıklı diyetler, insülin direncinin sebepleri arasındadır.
• Gestasyonel diyabet, insülin direncine yol açabilmektedir.
• Alkolden kaynaklanmayan karaciğer yağlanması ve polikistik over sendromu gibi rahatsızlıklar dolayısı ile insülin direnci gelişebilmektedir.
• Ailede diyabet geçmişi var ise bu insülin direnci gelişimine yol açabilmektedir.
• Çok sigara tüketen bireylerde insülin direnci gelişme durumu daha olasıdır.
• Etnik köken insülin direncinin nedenleri arasında sayılabilmektedir.
• İleri yaş, insülin direncinin en fazla rastlanan sebepleri arasındadır. Özellikle 45 yaş üstü bireylerde insülin direnci gelişimine sıklıkla rastlanmaktadır.
• Cushing sendromu, akromegali gibi hormon bozuklukları insülin direncinin gelişmesinin nedenleri arasındadır.
• Steroidler, antipsikotikler ve HIV ilaçları gibi bazı ilaçların insülin direnci gelişimine yol açtığı bilinmektedir.
• Uyku apnesi başta olmak üzere uyku problemleri insülin direncine yol açabilmektedir.

İnsülin Direncinin Semptomları Nelerdir?

İnsülin direnci gelişim gösterirken çoğunlukla kişi insülin direncinin varlığını fark etmeyebilmektedir. Belirgin belirtileri bulunmamaktadır. İnsülin direncinin varlığının saptanabilmesi için en kesin yol, kan şekeri seviyesinin kontrol edilmesidir. Ayrıca insülin direncinin tespit edilebilmesi için yüksek tansiyon, düşük iyi kolesterol seviyeleri ve yüksek trigliserit gibi bazı koşulların da kontrol edilmesi için test yapılmalıdır. Test sonuçlarına göre uzmanlar insülin direnci teşhisi koyabilmektedirler. İnsülin direnci belirtileri arasında sayılabilecek ve en az üçünün görünmesi gereken durumlar ise aşağıda belirtilmiştir:
• Erkeklerde 95 cm ve kadınlarda 80 cm bel çevresinin olması, insülin direnci gelişmesinin bir belirtisi olabilmektedir.
• Tansiyon değerinin 130/80 ya da daha üstü olması durumunda insülin direncinden şüphelenilebilmektedir.
• Açlık şeker seviyesinin 100 mg/dl üzerinde olması, insülin direncine yorulabilecek semptomlar arasındadır.
• Açlık trigliserit seviyesinin 150 mg/dl olduğu durumlarda insülin direnci gelişiminden şüphelenilmelidir.
• HDL kolesterol seviyesinin erkeklerde 40 mg/dl ve kadınlarda 50 mg/dl altında olması halinde, insülin direnci olasılığı da düşünülmelidir.
• Ciltte lekelenmeler, akantozis nigrikans isimli koyu ve kadifemsi cilt lekeleri insülin direncinin belirtileri arasındadır.
• Kilo verme konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
• Hızlı yeme ve çabuk acıkma durumu meydana gelmektedir.
• Yemeklerden sonra uyku bastırması yaşanabilmektedir.
• Adet düzensizliği görülebilmektedir.

İnsülin Direncinin Teşhis Yöntemleri Nelerdir?

İnsülin direnci tanısı konabilmesi için ilk etapta hastanın öyküsü alınmakta ve ailesinin tıbbi geçmişine bakılmaktadır. Ardından boy ve kilosuna bakılarak vücut kitle endeksi değeri belirlenmektedir. Son olarak tansiyon da insülin direnci ile ilişkili olduğundan tansiyon ölçülmekte ve insülin direncine dair potansiyel taşınıp taşınmadığına bakılmaktadır. Eğer insülin direnci potansiyeli taşındığına dair bir sonuca ulaşılır ise, bu durumda kan testi yapılması gerekmektedir. Bu testler ise aşağıda sıralanmıştır:
• Açlık plazma glukoz testi: Minimum 8 saat hiçbir şey yemedikten sonra yapılması gereken bir testtir. Test ile beraber kan şekeri değerleri ölçülmüş olmaktadır.
• Oral glukoz tolerans testi: Açlık glukoz testi sonrasında yapılmaktadır. Açlık glukoz testi yapıldıktan sonra şekerli bir çözelti verilmektedir ve bu çözelti içildikten 2 saat sonra kan testi yapılmaktadır.
• Hemoglobin A1c testi: Ortalama kan şekeri düzeyini gösteren bir test olarak kabul edilmektedir. Doktorlar prediyabet ya da diyabet teşhisi için de bu testi yapabilmektedirler. Bu test sayesinde şeker hastalığı olan bireyler de tespit edilebilmektedir.

İnsülin Direncinin Tip 2 Diyabet Haline İlerlemesi Nasıl Olur?

İnsülin direnci gelişen bireylerde vücut bunu telafi etmek için pankreastan ekstra insülin üretimi yapmaktadır. Pankreasın geçici süreliğine tepkisi olan bu durum sonrasında hücreler kan şekeri ile beslenmeye başlamakta ve kan şekeri seviyesi kontrol altında olmaktadır. Ancak pankreas mevcut duruma ayak uyduramamaktadır. Bu sebeple birey eğer diyet ya da egzersiz yapmaya başlamaz ise, kan şeker yüksek olduğu halde prediyabet olana kadar yükselmeye devam etmektedir. Prediyabet tanısının konabilmesi için kan testlerinde görülmesi gereken sonuçlar ise aşağıdaki gibidir:
• Açlık plazma glukoz testinin 100 ile 125 mg/dl arasında olduğu gözlenmelidir.
• Oral glukoz tolerans testinin sonuçlarının 140 ile 1199 mg/dl arasında olması gerekmektedir.
• Hemoglobin A1c testinin sonuçlarının %5.7 ile %6.4 arasında olup olmadığına bakılmaktadır.

Bireyin prediyabet aşamasında olduğu saptanır ve aynı zamanda bu aşamayı doğru kontrol edemediği gözlenir ise; diyabet 2 tanısı konabilmektedir. Ancak bunun için test sonuçlarının ulaşması gereken değerler de şöyledir:
• Açlık plazma glukoz testinin sonucu eğer 125 mg/dl üzerinde çıkarsa tip 2 diyabet teşhisi konmaktadır.
• Oral glukoz tolerans testi 200 mg/dl üzerinde olur ise, diyabet 2 tanısı konabilmektedir.
• Hemoglobin A11c testinin sonucu %6.5 üzeri çıktığında, tip 2 diyabet tanısı konmaktadır.

İnsülin Direncinin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

İnsülin direncinden kurtulmak için hayat tarzında çeşitli değişiklikler yapılması gerekmektedir. Doğru beslenme ve egzersiz, insülin direncini tersine çevirip tip 2 diyabeti önlemek için başvurulabilecek bir yöntemdir. Ek olarak insülin direnci gelişimi gösteren kişinin ideal kilosunda olması da insülin direncinin önlenebilmesi için gereklidir. Ancak bireyin yaşam tarzını değiştirmesi insülin direncinin gelişmesinin önlenmesinde etkili olmuyor ise; şeker, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskinin azaltılabilmesi için kan şekeri ilaç ile kontrol altına alınabilmektedir. Bunun için doktor tarafından verilen ilaçların kullanılması gerekmektedir.

İnsülin Direncini Önlemek İçin İdeal Kilo Aralığına Nasıl Bulunur?

İdeal kilo aralığı, vücut kitle indeksi ile belirlenmektedir. Ağırlığınızın boyunuzun karesine bölünmesiyle elde edilen bir değerdir. Boyunuzun karesine bölerken ağırlığınızı kg cinsinden almanız gerekmektedir. Boy ise formülde metre cinsinden hesaplanarak yerine yazılmalıdır. Vücut kitle indeksi sonuçlarının değerlendirilmesi ise şu şekildedir:
• Vücut kitle endeksi hesaplaması sonrasında çıkan sonucun 18.4 BMI’dan düşük olması halinde ideal kilonuzun altında sayılmaktasınız.
• 18.5 ile 24.9 BMI arasında bir değer çıkmış ise boy uzunluğuna göre ideal kiloya ulaşmış olmaktasınız. İnsülin direncini önlemek için olması gereken vücut kitle indeks değer aralığıdır.
• 25 ile 29.9 BMI değeri çıktığında, ağırlığınız boyunuzun uzunluğuna göre fazla olmaktadır. Diyetisyen kontrolünde uygun bir diyet ile kilo vererek ideal kilonuza ulaşmanız gerekmektedir.
• 30 ile 34.9 BMI aralığı, birinci derece obez kategorisi olmaktadır ve bu kategorideyken kilo verilmediğinde ilerleyen zamanlarda kalp hastalıklarına yakalanılabilmektedir.
• 35 ile 44.9 BMI değerleri ikinci derece obez için referans noktalarıdır. Kalp ve damar hastalıklarının yanı sıra insülin direncinin gelişme riski de fazla olduğu için kontrollü şekilde kilo verilmesi gerekmektedir.
• 45 ve üzeri BMI değeri çıktığında, bu kategoridekiler üçüncü derece obez olarak tanımlanmaktadır. Ciddi rahatsızlıkların gelişme olasılıklarının oldukça fazla olduğu aralıktır.

İnsülin Direncinden Kurtulmak İçin İdeal Kiloya Nasıl Düşülür?

İnsülin direncinin gelişmesinin önlenebilmesi için kişinin ideal kilosunda olmaya dikkat etmesi gerekmektedir. Vücut kitle indeksine bakarak ideal vücut ağırlığınız belirlenmeli ve kontrollü şekilde bu kiloya düşmelisiniz. Sertifikalı beslenme uzmanları, diyetisyenler ve uzman doktorlar ile boyunuza göre uygun kiloya düşmenize ek olarak fiziksel aktiviteye de önem vermelisiniz. Gün içerisinde minimum 30 dakika yürüyüş ve haftada en az 5 gün tempolu yürüyüş yapmaya özen göstermelisiniz. Karbonhidrat, protein ve yağ içeren besinleri dengeli bir şekilde tüketerek aynı zamanda vitamin ve mineralleri de almaya özen göstermelisiniz. Hayat tarzınızda yapacağınız değişiklikler ile ideal kilonuza düşerek insülin direncinin oluşmasını önleyebileceğiniz gibi aynı zamanda kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklara da yakalanma riskinizi azaltabilirsiniz.

İnsülin Direnci Tedavi Edilmediğinde Ortaya Çıkabilecek Komplikasyonlar Nelerdir?

Vücutta ortaya çıkan insülin direnci için eğer bir tedavi uygulanmazsa, gelişebilecek tıbbi problemler şunlardır:
• Kan şekeri oldukça yüksek seviyelere çıkabilmektedir.
• Hipoglisemi olabilmektedir.
• Kalp krizi geçirme riski bulunmaktadır.
• Felç ya da kısmi felç geçirilebilmektedir.
• Böbrek hastalıkları görülebilmektedir.
• Görme problemleri gibi göz ile ilgili sorunlar yaşanabilmektedir.
• Kanser hastalığına yakalanılabilmektedir.
• Alzheimer olma riskini arttırmaktadır.
• Yağ dokusu fazla olan ve insülin direnci gelişmesine rağmen bunun için bir tedavi uygulamayanlarda prediyabet sorunu ortaya çıkabilmektedir.
• Tip 2 diyabete çevirme olasılığı bulunmaktadır.

İnsülin Direnci Olanlar Nasıl Bir Diyet Uygulamalıdır?

İnsülin direnci için diyet uygulamadan önce ideal kiloda olup olmadığınızı kontrol etmeniz gerekmektedir. İdeal kilonuza ulaşabilmeniz ve insülin direncinin gelişmesini engelleyebilmeniz odaklı bir diyet yapmalısınız. Bunun için özel gıdalar tüketilmesine gerek olmamaktadır. Sağlıksız yağların tüketilmemesi, et ve işlenmiş nişastaların azaltılması, şekerin daha az tüketilmesi ve sağlıklı besinlerin tercih edilmesi yeterli olmaktadır. Ani kilo verdiren diyetler yerine sağlıklı ve uzun soluklu programlar ile diyet yapılmalıdır. İnsülin direncinin gelişmesini önlemek için öğün atlanmamalıdır. Karın ve bel çevresindeki yağlar insülin direncinin gelişme riskini arttırdığı için bu bölgelerde yağlanma var ise öncelikle bu yağları eritmeye yönelik bir program oluşturulmalıdır.